İnsan, tarih boyunca, hatta dönemsel olarak yükselen felsefe akımları dahil olmak üzere, neden var olduğunu ve bu varoluşa anlam aradığını görüyoruz. Bu arayışı Kierkegaard’a kadar olan filozoflar nesnel ve akılcı bir bakış açısı ile yapmışsa da, Kierkegaard bunu bireye indirgemiştir. Nesnelliğinin insanın anlam arayışında ve dünya içerisindeki varoluşumuz konusunda yol göstermeyeceğini söylemiştir. Birey dediğimiz şey nesnel olamaz, nesnel bir bakış açısı ile ele alınamaz. İnsan özü gereği özneldir. Ve dahası da sormuştur ki;
‘Tanrı beni yaratmakla ne kastetmiş olabilir?’ Sahi sizce ne kastetmiş olabilir?...
Burada artık ben kalemi tamamıyla devreye alıyorum ve sizleri tarihin raflarından çıkarıp bugüne çekiyorum. Ve günümüz spiritüalizm bakış açısı ile devam ediyorum;
Biz bireyleri tek tek ele aldığımızda görüyoruz ki, her bireyin kendi yaşantılarında yaşamış olduğu olaylar, durumlar, deneyimler ve duygular var, üstelik bunların hepsi kendi seçimleri ile oluyor. Bu deneyimleri yaşarken doğan karşılaşmalar etkileşimler ve paylaşımlar da kollektifi oluşturuyor. Aslında her insan kendi içinde bir dünya iken, dünyayı oluşturan ve hatta belki kainatı oluşturan büyük bir öğretinin bir parçası oluyor.
Peki burada bu deneyimi bize yaşatan ya da bu deneyimi gerçekte yaşayan kim ve/veya ne? Çok vaktinizi almadan cevaplıyorum: özümüz yani ruhumuz. Pek çok inanışın tersine ruh bizim içimizde bulunan bir varlık değil, varlığın kendisidir ve maddeye hükmeder diyor yeni spiritüalist bilgi. Çok da yeni olmayan ama durumu açıklayan ve benim de çok sevdiğim bir söz vardır.
‘Bizler ruhu olan bedenler değil, bedeni olan ruhlarız’
Bizim asıl evimiz fiziksel olmayan gerçekliktir. Oradan geldik ve oraya döneceğiz. Fakat şunu bilmeliyiz ki, bizler dünyanın tam da bizim ihtiyacımız olan yerde ve zamanda bedenlendik. Şu zamanda bize verilen görevleri, hediyeleri, yetenekleri ve amaçları gerçekleştirmek için buradayız. Bir şekilde insanlığa, dünyaya ve evrene katkı sağlamak için buradayız, büyük oyun bu, bizler de bunun değerli parçalarıyız aslında. Küçük oyun -çok da küçük sayılmaz- ise bireysel olarak gösterdiğimiz çaba ve tekamül derecemizdir.
Peki bunu nasıl yapabiliriz? Elbet tabi ki seçimlerimizle
Dışarıdan bakıldığında bu yolculuk her ne kadar kişisel olarak görülse de bütünü ilgilendiren bir konudur. İnsanlık birbirine görünmez ipliklerle bağlıdır. Kendimiz için ayırdığımız zamanlar gerçekten sadece kendimiz için olmadığına belli bir uyanışın ardından fark edilebilir. Bu da bilinçli bir farkındalık gerektirir. Düzenli pratikler sonucu fark edilebilir.
‘Sen değişirsen, dünyan değişir’
Dünya zaten değişiyor, bunun farkındayız, hatta çağ değişiyor. Çoğu zaman şahit olduklarımız aksini düşündürse de ve bizi gücümüzden düşürse de, çok daha uyanmış bir dünyaya doğru gidiyoruz. Uyanmayanların da sistem tarafından elendiği bir dünyaya. Eski inanışlar ve eski paradigmalar değişiyor. Yerlerine yenileri geliyor ve gelmeye devam edecek…
Bu değişime ve gerçek değişime ayak uydurmak da tesadüfen olmayacaktır. Çünkü gerçek değişim kasıtlı seçimler sonucunda olur. Bu nedenle artık vizyonlarımız yeniden şekillenmeli ve vizyona uygun eylemler inşa etmeliyiz. Çünkü eylemsiz vizyon, hayal; vizyonsuz eylem de kaos demektir.
Bugünün spiritüalizm anlayışı; öncelikle ruhu ve maddeyi anlama -yani varoluşu-, hayat içerisinde denge ve hizalanmayı başarabilme, ruha/öze yolculuk yapabilme, kendini bil felsefesi bakış açısı ile bilinç sıçrayışı yaşatmayı hedeflemektedir. Bunun sıçrayış ise yeni Dünyanın ve yeni insanın anahtarıdır diyebiliriz.
Demem o ki, yeni spiritüel bilgilerin insana yeni bir çağ, yeni bir dünya ve yeni insan modeli getirmesinin hemen eşiğindeyiz. Bu nedenle bu bilgilere kulak verin derim ben…
Yeliz Çınar
Holistik Koç ve Eğitmen
06.03.2023
Ankara Life Dergisi